21 Aralık 2012 Cuma

Doksanlar



  Öyle günlerdi ki; sokaklarda rahatça oyun oynayabilir, hatta sabahın köründen akşam ezanına kadar annelerimiz sokağın başından bağır çağır belki biraz kulak çekerek eve zorla sokana kadar, dizlerimizi kanata kanata oyunlar oynardık. Eve girdiğimizde de yaramazlıklar yapar bi türlü rahat durmazdık. Kimi zaman koltuk tepelerinde He-man olurduk kimi zaman çıplak ayakla duvarlara basa basa tavana kadar tırmanırdık. E haliyle bizi durdurmanın bi kaç yolu vardı tabi ki de; mesela anne terliği, akşam işten yorgun argın döneceğini bildiğiniz babanızın zili çalışı ancak çoğu zaman ailecek oturup bazen çekirdekle bazen portakal eşliğinde ama her zaman tüm aile bireyleriyle izlenen dizilerdi biraz doksanlar.




                            

 Ölümsüz aşkı bilirdik biz mesela 'Ruhsar' sayesinde. Öteki tarafa gitsek (-ki eğer varsa) biz hep sadık ve sevgi'liydik. İnançlıydık hepimiz, aşka. Belki hepimiz o'na  ''Mazhar'' oluruz bi gün.






  Dizini kırıp anasının dibinde oturanlar vardı o zamanlar hatta şöyle derlerdi asi davrananlara '' ...Gir içeri kır dizini dön önüne kız Sıdıka annen görür baban duyar dayak yersin kız Sıdıka... ''




 Hepimiz o bölümde son sahnede Sıdıka günlüğüne ne yazacak diye merak ederdik. Ama o dizi o son sahneye gelip bitsin hiç istemezdik. 97 gibi başlamıştı sanırım bu dizi. Sinoplu Saka ailesinin hayatını kaleme almıştı yazar. Aslında çoğumuzun hayatını döküvermişti gözler önüne.






  O kadar sokaklarda yaşıyorduk ki hepimiz birbirimizi tanır, mahalleye yeni taşınmış insanları sokaklarda lafa tutar, herkese günaydın, iyi akşamlar demeyi bilirdik. Tabi ki de bunu da bi diziye borçluyduk. Mahallenin Muhtarları'na..

                      

 Kandemir Konduk'un yazdığı bi aile dizisiydi. 92 yılında başladı ve tam 10 yıl sürdü. Acı tatlı ne varsa o zamanlar mahallelerimizde, tüm olaylar neredeyse resmedilmişti dizide. Çoğumuz eve maymun almak bile istemişizdir hatta. Belki de o yüzdendir ki  ''Çarli iş başında'yı ''  unutamayışımız.


 


   Hatta o kadar isterdik ki dizilerdeki hayatları bi burun kıvırışımızla her şey bizim olsun dilediğimizi gerçekleştirelim.




  Erkek kız ayırt etmeden hepimiz birer cadıydık. Büyüklerse köfte satarken zabıtadan kaçan 'Yunus'lardı belki de. Kimse kimseye çelme takmazdı, eğer ki öyle bir şey olursa herkes birbirini kollar. Kimse kimsenin hayatıyla oynayamazdı. Ekmeğinin peşindeydi herkes.




 Ekmek demişken; Savaş Dinçel'i de unutmayalım. ''Baba'' kavramını biz çocuklara objektif bir gözle bakmamızı sağlayan adamdı o.

 
                              

  Kimi zaman kahvehanede büyük bi kalabalığı boş işlerden bir süre de olsa alıkoyup hikayeler anlatan 'Heredot Cevdet' ler vardı hayatlarımızda. Gamsız insanlara ders verirdi, yalan yanlış bilgilerle şaşırır, üzülür çoğu zaman gülerdik.

  90'lar da olsa o zamanlar da hayatı boşvermiş ''Kaygısızlar'' yok değildi. 36 çocuklu, 3 karısı vardı hatta Memnun'un. Kimse paylaşamazdı. Kibirin, açgözlülüğün ne olduğunu gözlerimize soka soka öğrettiler bize.




 Haliyle çocuktuk biz o zamanlar, ilkokul ortaokulluyduk belki de. Rol model olarak aradığımız asi, çılgın karakterler vardı.

 


 Liseli olmak büyümekti bizim gözümüzde, Çılgın Bedişle büyümek istedik. Kimimiz Bediş, kimimiz Oktay, kimimizse Banu olarak kaldı :)  Karikatür bazlı bi dizi olduğu için gerçeklik payı azdı belki ama eğlenceli bi gençlik/çocukluk dizisiydi bizler için. Dizi biraz olaydı sonuçlandı gerçi.  (Merak edenler için; tıkla.)



  Hayatlarımız anlattığım kadar da neşe dolu değildi. Neşe kadar hüzün de vardı yazgılarımızda.


  Acısı bol bir dizi olsa da üzerine her zaman tatlı ikram etmeyi bildi bizlere bu dizi. Doğusu batısı olmadan, kardeş kardeşi kırmadan yaşamayı belledik hafızalarımıza -şu sıralar pek beceremesek de-.


  Yine de hikayelerimiz karmaşıktı o sadeliğin içinde. Birer 'Yılan Hikayesi'ydi.





 Usta oyuncular vardı o zamanlar. Şu an adlarını bile çoğumuzun hatırlayamadığı. 'Bir demet tiyatro' olup çıkarlardı karşımıza.

                        

  Hüzünlü belki ama en kötü zamanlarda bile birbirlerinde vazgeçmeyen ailelerin öyküsüydü; sahnenin tozlarını kaldırmadan biraz, ama bangır bangır sessizlikle söylerlerdi olanı biteni içlerinden geçtiği gibi dile getirirlerdi.



  Şimdi yalnızca bi' kısmını hatırladığımız sevdanın o zamanlar tamamını bilirdik. Görmeden sevdalanların hikayesini bile biliriz. '' Dabi Dabi Dabi'' biliriz ya.



 En hor gördüğünüz karakterin bile insan olduğunu görürdük. Meşhurun bi köylüye aşık oluşu, geleneklerin azıcık çarpıklığını ama sevdanın renk körü olduğu teşhisindeydik hepimiz.



   Ezilenlerimizde yok değildi hani ayrıca kendi ailesi tarafından biraz. Hatta ailenin kedisi bile hor görürdü evin babasını.

                     

  Oyuncuların bile yükselişlerinde büyük payı vardır bu eğlenceli dizinin. Şoray Uzun'un başarılı 'Güven Pazarlama'sı kandırdı belki de bizi biraz. Ne zaman ailecek yemeğe gidecek olsak masada bizimkilere bakar bu dizideki zerafeti, gülendamı, filizi, fidanı, gürbüzü görürüm kendimizde.



Şimdi taklitleri bana yapmacık gelse de 'Çiçek Taksi' bi başkaydı.



  Dolandırıcı dahi olsan ailenin bi bireyi olduğunda vazgeçilmezdi Ömer; tıpkı bizlerin ailelerimizle olduğumuz gibi.



 Ne güzel günlerdi yahu. Birbirimizi sever sayardık. Yıl ne olursa olsun hala 90'larda yaşayanlara/yaşayabilenlere, sokaklarda oyunlar oynayabilmiş son neslin çocuklarına ithafen*

Sürç-i lisan ettiysem affola.
Saygılar efenim*



0 yorum: