30 Eylül 2012 Pazar

o siyah gözler



yarın nasıl bi güne uyanacağını bilmeden uyumak için erken biraz. teninden kokusu daha silinmeden başka yataklarda farklı ütopyaları düşünerek uyumak, gözlerinin rengini unutmak kadar korkak ve aceleci davranmaktan öte bir duygu değildir.

yalnızlığın ha geçti ha geçecek derken karanlık odalarda önünü göremediğin bi anda soğuk gecenin içinden gelip ellerini tutacak bi sevgi vardır ya hani hiç emin olamazsın. güvenirsin ama güvenerek iyi mi ettin bilemezsin. hatırlarınla yolunu aydınlatmaya çalıştığında bugünü unutup geçmişe dönersin. eskiyi en eskiyi, kendinden bile gizlediğin koyu ama en azından bildiğin yola dönersin. yukarı çıkmakta olan yürüyen bi merdivenden aşağı inmek kadar saçmadır geriye, geçmişe dönmek.


karşı dairenin açık unutulan balkon ışığı rahatsız eder ya hani gece, uyku hiç tutmaz ama peşini de bırakmaz. süt niyetine bira, şarap içersin ölmeye durmak için.



16 Eylül 2012 Pazar

believe / remember


en kötü anında dahi hep inanacak bir şeyler bul
en iyi anında dahi en kötüsünü unutma
sen de onlardan biri olabilirsin
en iyisi ya da en kötüsü
asla diğer ucu unutma
tahterevalli gibi
ne yana oturursan otur
eğer yalnızsan dipte kalan sen olursun



15 Eylül 2012 Cumartesi


  Gideni bırak mesela. Gidesi varmıştır, sıkılmıştır belki, belki hayatını yaşamakla yükümlüdür sadece senin gibi. Giderim diye tehdit etmişse hele ki; bırak isterse şehirdeki tüm otobüslere teker teker binip gitsin. Havalar soğuyunca girecek bi sıcak ''delik'' bulur nasılsa. Bi gece ansızın gidiverir yoksa siz kal dedikçe. Dipsiz kuyuların dibinden gelen sevginin, umudun aslında gün içinde tükettiğiniz suyunuzun pet şişesinin dibinde kalan bi iki damla kadar önemsiz ve gözden çıkarılabilir olduğunu fark ettiğinizde çok geç olabilir. O bir taksiye binip uzaklaşırken siz perdeyi aralayıp ardından bakamayacak kadar güçsüz, sigarayı tek nefeste çekebilecek kadar yorgun hissedersininiz.


''Gönül kapını asla açamayacağın insanlara köle olurken, kapısında yatman gereken insanları kırıyorsun.''



 Ancak giden dostunduysa büyük kayıptır senin için. Hayatta en değer verdiğin, arkadaştan dosttan öte dediğin, canım dediğini kaybedersin. Taksimin ortasında aç susuz gezen sokak köpeği gibi ordan oraya dolaşırsın ama kimse seni görmez duymaz ya hani bi kaç ''hayırsever''den başka, işte öyle yalnız kalıverirsin hayatta bi başına. Dostlar gider aile kalır lafına da takılmayın pek. İnanmayın öyle her klişe söze de aldanıp hemen inanmayın . Düşünün bi konuşmadığınız kavgalı olduğunuz insanların yüzde kaçı aileden? Hayatta ilk kazığı atan en yakınındır sana. En yakınında şu anki mantığınla ailen olduğuna göre. Düz mantık, basit. Ben demiyorum ki şimdi ailenizden nefret edin o başka orası kişiseldir, nacizane görüşüm budur.  Saygılar efenim.




13 Eylül 2012 Perşembe


 




 Ağaçlar kanıyordu, rüzgarlara kan damlıyordu sen giderken. Saçların bile bana doğru süzülüyordu arkanı döndüğünde, onlar bile benimle kalmak istiyordu. Sen gidiyordun. 


  Canım acıyor gibi hissediyorum, sensiz her şey acıtıyor gibi hissediyorum. Zihnimde her şey çürümüş, kokmuş. Ölü bi fareden farksız hayallerim. Bi köşede öyle duruyorlar. Soluksuz, hareketsiz, uykusuz. Yorgunum biraz,  basit görünebilirim belki ama çaresiz değilim. Sensizim belki ama yalnız değilim, giderken alıp götürdüklerinden arta kalanlar var. ''Sen'' açlığımı doyuracak kadar kalan ben var hala içimde.


  Hazır zamanı gelmişken, keşke sende gelseydin. Ne de güzel olurdu. Yakardık sigaralarımızı, ellerimizde kahvemiz.. Yanık kağıt ve tütün emip oraya buraya duman savurmaktan öteye gitmezdi benim için o an sigara içme dürtüsü; önemli olan o soğukta beraber üşüyebilmekti.


...Ve sen gittin. Mutlu musun ?





11 Eylül 2012 Salı

''20 yıldır varlığımdan haberim olmadan yaşamışsın, varlığını tüm varlığınla bileyim istiyorum, ne üşenir insan normalde ama , ben de üşeniyordum, ama anlat da kalan o 20 yıla yetişeyim istiyorum baya da istiyorum.''

 Sen vazgeçtiğinde ben devam edeyim istiyorum. Ben heveslenince sen bitir, ulaş o amaca istiyorum. Kuru ama duru bi sözünle gitti gidiyor ölüme yüreğim, elektrik direğine çarpıp kanadı kırılmış bi köşede ölümü bekleyen bi serçe kadar ürküyorum belki ama yürekliyim ölmeye de, cesaretim var.

 Ne kadar aldırmaz görünsem de, git desende aldanmaz gönlüm bahanelere. Gidenle gidemesem de hep bende kal istiyorum. Sen sev ben öleyim, ama hiç ölmeyelim istiyorum.

 Her gün yeni bir sen keşfedeyim, senden kana kana içtikçe, sana daha çok susayayım istiyorum. Sonsuz endişelerimi sensiz günler kaplamasın istiyorum. Fani dünyada ebedi rüyayı yaşayalım istiyorum. Kendimi arayıp seni bulmak istiyorum. Beraber çocuk olalım, atlı karıncalarla olduğumuz yerde dönüp yol aldık sanalım istiyorum, hem zaten dünya da her gün bunu yapmıyor mu ?


Çok şey mi istiyorum ?



10 Eylül 2012 Pazartesi

Siz Hepiniz - Ben Elizabeth

hep bi baskın hep bi yaylım ateşi var artık insanların gözlerinde. milletin içi fosseptik çukuru kadar çirkin ve pislik dolmuş. o güvendiğin saygı duyduğun insan başkasıyla sevişirken aslında seni s*kebilir hani. iki hayatın kesişim kümesinde aslında senin dahil olmadığın bi alan mutlaka vardır ufacık da olsa. eminim ki bi kaçınız çok sevdi birilerini bi kerecik de olsa, bazılarınız için ise o mesaiye daha var, bazılarınızsa eşiğinde. ama kaçışı yok. sünnet gibi düşünün yahu accuk ucundan(!). ciddi ilişkileri geçtim, hayatınızda en azından bi kerecik çok kısa süreli hiç aldırış etmediğiniz biri bile size şööyle kocca bi boynuz mutlaka takmıştır.




 ha eğer siz at gözlüğüyleyseniz o kadarını bilemem. ancak normal bi insan o 'ağırlığın' altında kalmış ve intikam arzusuyla yanıp tutuşmuş olmasına rağmen içerlerde bi yerlerde o hain kalbin çok ufak da olsa acıma duygusuna sahip olacağından; senin yaşadıklarının hiç birini yaşamasını istemez. dil farklı söyler belki, belki küfreder ama yürek dayanmaz o acıyı çekmesine bi şekilde. fakat bu durum ondan ötürü müdür yoksa senin içindeki insanı duygulardan, vicdanından mıdır bilinmez.

1 Eylül 2012 Cumartesi

A Song For Absolution


 Ne zaman karanlık hissetsem, ayaklarımın altında bir çimen kokusuyla uyanıyorum günlük hayatın getirdiği o monoton yaşamın bulanık sularından. Ne çaldıysa benden zaman, akrep her saat yelkovan her dakika ne götürdüyse hep yarım kaldım, eksildim sanarken; meğer benliğimden aldığı her taşın yerini karakterimin koyu ama parlak binasına bi tuğla bırakarak, an be an gün be gün usanmadan eklemiş bana, o taştan sağlam binaya..

   Çekici duvara çivi çakmak dışında kullanmayı öğretmiş bize o 12 haneli kadran. Bakış açını değiştirmeyi öğren. Aldığı kadar vermiş sana aslında hiç var olmayan zaman. Bir nevi eşdeğer nitelikli takas yapmış. Çoğunu yitirmişiz saatin içindeki kumların diye bakarken dur düşün; ancak üst bölmeden alt bölmeye dökülmekten öteye gidememiş o hayat hırsızı vakit. Çoğu zaman tel tel almış saçlarımızı, bazen bırakmış yerini buzdan beyaz saçlara ki hayatın sadece senden çalabildiğinin saçların donuk, gri renginden daha fazlası değildir fakat yüzümüzdeki sıcak gülümsemeye hiç dokunamamıştır yüzyıllar boyu. Belki kırışmış yanaklarımız ama o da çok gülmekten olmuş.


Herkesin aklında bir başkası olup, içinde hep kendin kalabilmektir başarmak, iz bırakmak! 

  Ne zaman doğdum diye düşünme, kutlama doğduğun günün yıldönümünü, ölüme bir adım daha, dünya zamanıyla bir sene daha yaklaşmışken nelere geç kaldım hayatta nelere ulaşamadım ne yaptım da başaramadım ama gururla denedim de. Yapamadım benim gücüm yetmedi ama çabaladım de. Ben bunu yapamadım demek ezilmek, yenilmek değil. 'Zaman' kazananı unutturur ama çabalayan hep hatırlanır.



''Zamanın kaybolduğunu bilenler, en çok üzüntü duyanlardır.''  Dante