2 Mayıs 2015 Cumartesi

Acta non verba


  Kesif çamaşır suyu kokusu, boş tuvalet kağıdı ruloları ve aynanın sağında solunda kalmış soluk su lekelerini bol görmeye başlamışsan eğer sende bizdensin. Yabancı bir yatağa gecenin 4'ünden bile yattığında sabah 9'da zıplayarak uyanırsın da ''nerdeyim lan ben'' dersin ya kendine; hah aynen öyle bir şey her sabah yalnız uyanmak. Özlediğin, istediğin, sevdiğin, görmek istediğin ya da yapmak istediğin hiçbir şey de kalmamıştır hayatta. Daha 20'li yaşlarında evin camından/balkonundan geleni geçeni izler hale gelmişsindir. Emeklisindir ruhen. Sokakta yürürken ellerini belinin üzerinden kavuşturursun. Hafif kambur geleni geçeni umursamadan nereye gideceğini ayakların biliyordur. Zaten geldiğin yerle gideceğin yer arasındaki o kocaman boşlukta ilgini çekebilen herhangi bir şey yoktur.


  Sarılmak neydi ki ?


  Leş gibi sigara külü ve onlarca sigara izmaritinin arasından gözükmeyen küllükte o keyifle içtiğini sandığın son sigaranı söndürecek bir boşluk arıyor eğer sende bizdensin. Gecenin bir yarısında çalan kapıya dahi kimdir ki bu saatte diye merak edip heyecanlanmıyorsun. Sebep olarak da ''tam da uykuya dalıyordum''u gösteriyorsun eğer tek gözünle izlediğin diziyi/filmi yarıda kesmemek için.


  Acaba biz küçükken annelerimiz bize stajyer gözüyle mi bakıyordu ?


  Ellerinde birer mıknatıs varmış da sigara paketin metal parçasıymış gibi çoğu zaman. Sen istemesende uzanıyor parmakların. Sağlam yaptığını düşündüğün zokanın diğer ucundaki ellerin misinanın titrediğini hissettikçe açılıyor dudakların. Sırıtış denen kulak tırmalayan ufacık mutluluk sesleri. Kendini yakalıyorsun. Uzantısı virüs olan yüzlerce indir butonu arasından doğru olanı arıyorsun bulamayacağına inanarak. Tıpkı mayın tarlası oynarken ilk seferde mayını tutturmaya çalışan ufak bir çocuk gibi çaban.


   Adımı söylersen belki içimdeki canavar ortaya çıkıverir. Yahut sen söyleme bırak adım bende kalsın. Küfürler içeren dilimin sahibinin mahlası dolanır falan ağzına, neme lazım. Çay söyledim gelir şimdi. Sen gelme aman. Üşüdüğünde ürperen tüylerin korkutur yazdıklarımı.

  Ha aklımdayken söyleyeyim bizim komşunun oğlunun selamı var size. ''Çok öpüyosun kendine iyi bakıyosun'' diyor.




 03.05.15 


28 Aralık 2014 Pazar


 Sizi unuttum sanmayınız. Aklımdasınız.

14 Mayıs 2014 Çarşamba

Ayna*




aman babam duymasın dışarı çıkamam
saat çok geç derken
bi anda
gecenin bi köründe
kendimi dışarıda bulmak

iftiralar attım kendime
senin yüzünden
dur dedi içimdeki
yapma dedi
duramadım
saçmaladım belki ama
sana yapamam dediklerimi
başkalarına yaparken
keyif aldım sanki

benim yakın arkadaşımdın sen
nasıl bu hale geldik
nerden çıktı bu kavga
neredeydik hatırlamıyorum bile
geldiğimiz bu yere
nasıl ulaştık
sanırım senin suçun

kendime söylediklerim
onulmaz şeylerdi
kaldıramadım
sonra sen oldum sana seni yazdım


27 Ocak 2014 Pazartesi



  Gittiğinden beri çok şey değişti
  içimde fırtınalar
  delip geçici sayıklamalar
  söylenememişler
  kendine söylenişler
  ya şu burnumdaki metal kokusu
  detone olmuş yüreğim bi yandan
  pencereler bile buğulanmış,
  bulanık bi ben var oralarda
  kaybolmuş.
  bi ateş var uzakta
  parlak
  ama çok uzak,
  içimdeki yalnızlıkmış.

  beyaz çiçek desenli sofra bezi olan bi masa
  hatırlıyorum.
  bi damla yağmur var aklımda
  yaprağın kenarından damlamaya hazır
  düşeceği yeri kestiremeyen
  eski yüzlerde umut arayan
  tutunamayan
  çabalayan
  inanılmaya ihtiyacı olan
  çaresiz.

  Bakmaya kıyamadığım:
  Artık buralara yağmur yağmıyor;
  Gökyüzü karanlık.

 

26 Aralık 2013 Perşembe

aptal



Uyanıksındır.
Onsuz yapacak bir şey bulamayınca evin içinde dolanırsın boş boş.
Günde hiçbir şey  yemesende toktur miden o sabah.
Ona acıkırsın.
Bi tur daha odalarda.
Sonra gidemeyeceğin kadar uzakta olduğu hatırına düşer.
Rüyalarındaki gökyüzünde ararsın o hep ağlayan bulutu.
Gün bitmesin, gün hiç gelmesin diye dua edersin.
'Bi gün mutlaka' gider.
Sonra o hiç beklemediğin gün an olur.
Anı yaşamaktan hafızalarda anı kalmaz olur.
Gün hiç bitmesin, yarın hiç olmasın dersin, 
Bakarsın gün çoktan geçmiştir bile.
Uyuyamazsın.

22 Aralık 2013 Pazar

 

  Hiçbir ağlayan bulutun altında kimseye şemsiye açmamış ben, aciz hissediyorum tavanın ufacık gözünden akan 2 damla suya karşı. Adını dahi unuttuğum acılara gark olunca daha çok hissettim aslında yalnız bırakıldığımı ve bunu hak ettiğimi. Yosun tutmuş duvarlarımın altında ne güzel renkler vardı artık ben de bilmiyorum. O kadar çok şey bekliyorum ki hep herkesten hem de hiçbir şey vermeden. Sürekli ben verdim o kadar verdim ki tükendim heralde kalmadı bende. İçimdeki boşluğu bencilliğimle doldurmaya çalışıyorum.
Herkese ve her varlığa dair inancımı yitiriyorum. Anlamsızlaşıyorum.

12 Aralık 2013 Perşembe

Renk Körü



  Büyük sorunun siyahla beyaz arasında olmayan bi rengin tam üzerindeki göze bakan lekeye bakabilirsen cevabını bulursun.

  Özlemler bile artık o kadar renkli ki insan hüzünlenemiyor. Hiçbir kara tren vedasını bilmiyorum artık o kadar teknolojik ki artık gidişi bile vız diye oluyor, el sallamaya bile vakit yok.

  Herkesten gizli gizli gizlediklerimizin gizemine boğulmuşken hem de hiç vakit yok yaşamaya, ışığa bakmaya. Ayırt edemiyorum bile o kadar renkli ki 'O' bırak algılamayı, derinlik sarhoşluğuna vâkıf oluyorum. Doyuyorum açlığıma.

  Sessiz orkestramın şefi olmaya niyetlenmiş sefillerin -maddi değil de manevi sefaletten nasibini almamış- kendinde boğulmuş denizin suyu; önce ciğerlerinde acı suyu kus yerlere. Sonra boşaltırsın nefretini rahatça bana. Yutkunma boş yere, daha da bulanır miden.

  Bunlar diyeceğimin tek noktası bile değil. Sığmadı sığamaz buralara, beyaz kağıtları lekelemenin hiç bir anlamı yok boşuna.

  Derinlerde ara beni bakarsın su yüzünde çıkarım. 


21 Ekim 2013 Pazartesi

kahvaltı



bak hallendim yine
zaten topal hayatımın koltuk değnekleri kırılmış
gönlümdeki çorak toprağa
artık bir çiçek dahi
dikebileceğim yer kalmamış
bakma ettiğimizi buluyoruz
ama biraz daha yorarsam parmaklarımı
karlar yağacak gövdeme
ılık belki rüzgarlar ama uzaktan ve
kasvetli
hem hazır ürpermişken içimdeki çam ağaçları
dalın olayım
yenisi çıksın diye buda beni

4 Ağustos 2013 Pazar

Rutin



Uyanırsın.
Onsuz yapacak bir şey bulamayınca evin içinde dolanırsın boş boş.
Günde on kere de yesen açgözlü miden boştur o sabah.
Onu doyurursun.
Bi tur daha odalarda.
Sonra gidemeyeceğin kadar uzakta olduğu hatrına düşer.
Rüyalarındaki gökyüzünde ararsın o hiç ağlamayan bulutu.
Gün bitse de gün gelse diye gün sayarsın.
'Bi gün mutlaka' gelir.
Sonra o günlerce beklediğin gün an olur.
Anı yaşamaktan hafızalarda anı kalmaz olur.
Gün biter yine gün gelse diye beklersin.
Bakarsın gün gelmiyor,
Uyursun.

1 Ağustos 2013 Perşembe

böyle yeni gibi ama değil hani doktordan az kullanılmış gibi ama o hiç değil


 Anlamsız hikayelerin soğuk saatlerinden herhangi birinde, saçma iç güveysi bir halde, çiçek açan günümün solacağı saatin öncesindeki yaşam/ölüm heyecanım*

 Anlatmak istediğimi anlayabildiysen bir sıkıntı var demektir. Çünkü ben bunları hep sıkıntıda yazıyorum. Mutluyken mürekkebi kuruyor dilimin ve kartuşu değiştirene kadar da öyle kalıyor. Sanki daha önce hiç var olmamış hayatı çöpe atar gibi atıyor zihnim öncekileri. Kartuşum değişince ''yazıcım'' ilk günki kadar yepisyeni* bi halde tekrar başlıyor baskı hayatına ta ki artık yazılacaklar kelimeleri geçip resimlere hayat fotoğraflarına ve insan yansımalarına dönüşene kadar. O kadar gücüm yok sanırım ya da yeltenmiyorum. Türk usulü bi açıp kapa düzelirim, yepisyeni hemde!